Zeytin ağacı…
İnsanlık tarihinin en eski tanıklarından biri. Akdeniz’in sıcak rüzgârlarında doğmuş, Orta Asya’dan Güney Avustralya’ya kadar toprağa iz bırakmış kadim bir ağaç. 6000 yıl önce insan eliyle yetiştirilen ilk ağaç olarak hayatımıza girmiş ve o günden beri insanlar için sadece bir ağaç olmaktan çok daha fazlası olmuştur.
Her kültürde, her dinde kendine yer bulması boşuna değildir. Kutsal kitaplarda adı geçer; Kur’an-ı Kerim’de “mübarek zeytin ağacı” olarak anılır. Nur Suresi’nin “Doğuya ve batıya ait olmayan bir zeytin ağacının yağı ateş değmeden ışık verir” ayeti, zeytinin hem ışığı hem umudu temsil ettiğinin en güzel kanıtıdır.
Nuh’un tufan sonrası barış müjdesi bile bir zeytin dalıyla gelmiştir. Bir güvercinin gagasında taşıdığı o ince dal, insanlığa “fırtına bitti” diye fısıldamıştır.
Belki de bu yüzden zeytin ağacı, barışın, huzurun ve düzenin simgesidir. Hangi medeniyete bakarsanız bakın, zeytine duyulan saygı ortaktır. Törenlerde, dualarda, ritüellerde kendine yer bulur; çünkü insan, bu ağacın taşıdığı yüzyıllık sükûneti kalbinde hisseder.
Ve elbette ölümsüzlüğün sembolü sayılması da tesadüf değildir. 1000 yıl yaşamaları mümkündür. 500 yıllık bir zeytin ağacı kesilse bile köklerinden yeniden doğar, yeşerir, meyve verir. Yapraklarını koruyan oleuropein maddesi, yılların yorgunluğunu omuzlarından siler. Bu direnişi gören eski Yunan halkı bile zeytin ağacını “ölümsüzlüğün ağacı” diye adlandırmıştır.
Dallarında sabır, gölgesinde huzur vardır.
Zeytin ağacının gövdesine dokunan herkes, binlerce yılın hikâyesinin parmaklarının arasından geçtiğini hisseder.
Bir zeytin ağacı insana der ki:
“Ne kadar rüzgâr esse de, ne kadar fırtına kopsa da yeniden yeşermek her zaman mümkündür.”
Zeytin Ağacı, Urla ve Sanat: Kalplerimizi Birleştiren Bir Yolculuk
Zeytinin köklü hikâyesini çağdaş sanatın renkleriyle buluşturmak için biz de 2. Uluslararası Urla Zeytin ve Sanat Festivali’ne katılım sağladık.
Bu katılım bizim için yalnızca bir etkinlik değil; hem zeytine duyduğumuz sevginin hem de kültürel mirasımıza bağlılığımızın bir yansımasıydı.
Ama elbette bu yolculuğun içinde bir başka tat, bir başka koku da vardı…
Balıklıova’da kendisini “Kekik Teyze” diye bilenlerin doğal yöntemlerle hazırladığı zeytin kırması ve ellerinizden hiç gitmeyen o taze kekik kokusu…
Sanki zeytin ağacının ruhu, kekikle birleşip daha da kadim bir nefese dönüşüyordu.
Ve o teyzenin sıcak kalbi, doğallığı, içimi ısıtan anne sevecenliği, hazırladığı her zeytinin içine sanki biraz şefkat, biraz emek, biraz da köyün sessiz huzurunu katıyordu.
Festival bu yıl 21–23 Kasım tarihleri arasında Urla Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşti.
Amaç, zeytinin kültürel, tarihsel ve ekonomik değerini tanıtmak; bu kadim ağacın ruhunu sanatla buluşturarak topluma aktarmaktı.
Yerli üreticiler zeytin ve zeytinyağı stantlarında bir araya geldi; bölgenin tarımsal mirasına güçlü bir katkı sunuldu.
Atölyeler, tadımlar, çocuk etkinlikleri ve sanat sergileri sayesinde zeytin kültürü hem öğretici hem de duygusal bir dokunuşla aktarıldı.
Ayrıca, Urla Belediyesi’nin düzenlediği zeytinyağı şişesi tasarım yarışması, zeytinin estetik yönünü sanatla harmanladı.
Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan, festivalin açılışında betonlaşmaya karşı duruşunu, zeytinlikleri koruma kararlılığını ve tarımsal üretimin geleceği için verdiği mücadeleyi vurguladı.
Urla’yı;
“Sürdürülebilir tarımı, gastronomiyi ve kültürel mirası bir arada taşıyan bir gelecek kenti”
olarak tanımlayan Balkan, festivalin yalnızca bir etkinlik değil, bir farkındalık hareketi olduğunun altını çizdi.
Böylece festival, Urla’nın kültür-sanat hedeflerinin somut bir parçası hâline geldi..
Ve Benim İçin Zeytin Ağacı…
Tüm bu kadim hikâyelerin ötesinde, zeytin ağacı benim için çok daha derin, çok daha kişisel bir anlama sahip.
Köklerinin toprağa sıkıca sarılı duruşunda kendi gücümü buluyorum.
Her yaprağında hiç solmayan bir umudu görüyorum.
Her yeni filizinde yeniden başlayabilmenin mümkün olduğunu…
Zeytin ağacı bana hep şunu hatırlatıyor:
Sevgi de bu ağaç gibidir.
Rüzgârlar eser, fırtınalar kopar, bazen gövden yarılır…
Ama sevgi, tıpkı zeytin gibi, köklerinden aldığı güçle yeniden yeşerir.
Sanki yıllardır tanıdığım bir ses, bir nefes gibidir; insanı sarıp sarmalar, iyileştirir, sakinleştirir.
Bu festivalde, zeytin ağaçlarının gölgesinde durduğum her an içimde hafif bir sıcaklık dolaştı.
Sanki yüzyıllardır beni tanıyormuş gibi…
Sanki dallarını bana doğru uzatıp,
“Korkma, bu dünya hâlâ güzel” der gibi…
Belki de bu yüzden zeytin ağacına baktığımda
kalbim biraz daha yumuşuyor,
biraz daha seviyor,
biraz daha aşka benziyor hislerim.
Çünkü biliyorum ki;
zeytin ağacı ne kadar eskiyse,
onun bana öğrettikleri o kadar yeni…
Ve ne kadar köklüyse,
kalbimde bıraktığı iz de o kadar derin.
İşte bu yüzden…
Bu festival, bu topraklar, bu ağaç ve
Kekik Teyze’nin sıcak kalbiyle harmanlanan o kekik kokusu
içimde tatlı bir his bıraktı:
Hem huzur gibi, hem aşk gibi…
Sessiz ama güçlü.
Kırılgan ama dirençli.
Tıpkı kalbimde yeşeren o zeytin filizi gibi.













YORUMLAR