Haziran ayında başlayan ve ne yazık ki hâlâ devam eden orman yangınları, sadece ağaçları değil, milyonlarca canlının yuvasını, yaşamını ve geleceğini de küle çeviriyor. Binlerce hektarlık ormanlık alan, bu felakette yok olurken, ekosisteme telafisi mümkün olmayan darbeler vuruluyor. Kuşlar, arılar, böcekler, solucanlar; kısacası irili ufaklı tüm bitki ve hayvanlar bu ateşin kurbanı oluyor. Yangınlar, sadece doğayı değil, yüzlerce aileyi de evsiz barksız bırakarak derin bir toplumsal yara açıyor. Son günlerde yaşanan can kayıpları ise felaketin boyutunun ne kadar büyük olduğunu acı bir şekilde gösteriyor.
Orman yangınlarının büyük çoğunluğu insan nedenli
Bu yangınların bilinen ve bilinmeyen pek çok sebebi var. Kimisi kasıt, ihmal veya sorumsuzluk gibi insani faktörlerden kaynaklanıyor. Özellikle rant hırsıyla, imara, turizme ya da maden sahasına yer açma gibi sebeplerle çıkarılan yangınlar, bu felaketin en acı yüzünü oluşturuyor. Ancak bir de kendiliğinden tutuşma faktörü var. Piknik ve ormanlık alanlara bilinçsizce atılan ambalaj atıkları, özellikle cam, şişe ve plastikler, aşırı sıcak havalarda potansiyel birer tutuşturucuya dönüşebiliyor. İklim krizinin etkisiyle her geçen gün artan sıcaklıklar, azalan nem ve sıcak esen rüzgârlar, bu küçük kıvılcımları dev birer yangına çevirebiliyor. Bu riski ortadan kaldırmak için çevreyi temiz tutmak, ormanları bu atıklardan arındırmak en temel ve makul çözüm.
Ne yazık ki, bu bilimsel gerçeği görmezden gelenler, akla ziyan komplo teorileriyle toplumda kafa karışıklığı yaratıyor, zaten zayıf olan çevre bilincini de baltalıyorlar. Sanayi Devrimi’nden bu yana daha fazla kâr hırsıyla havayı, suyu, toprağı pervasızca kullanan insanoğlu, ekolojik dengeyi geri dönülmez bir şekilde bozdu. Bilim insanları bu tahribatın sebebini “Antroposen” mi yoksa “Kapitalosen” mi diye tartışırken, bizler bu yıkımın sonuçlarıyla yüzleşmeye başladık bile. Ortalama ısı artışının 1,5 dereceye ulaşması, belki bazıları için önemsiz bir istatistik gibi görünebilir. Ancak bu artışın ekosistem üzerindeki çarpan etkisi ve yarattığı zincirleme reaksiyonlar tahminlerin çok ötesinde. Ege kıyılarına vuran dev orkinos balıkları gibi olaylar, bu zincirleme etkinin somut birer göstergesi olabilir.
İklim krizi inkârcılığı ve cehalet, ne yazık ki küresel sömürü vanasının tam üzerinde oturan ve fosil yakıt kaynaklarının devam etmesini isteyen bazı güçlü figürlerden de referans alıyor. Kuzey Kutbu’nda eriyecek buzulların altından petrol ve maden çıkarmanın hesabını yapanlar, Akdeniz Bölgesi’ndeki birçok ülkenin sular altında kalacağını umursamıyor.

Artık yeni bir sürece girdiğimizin farkında olmalıyız. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu gerçeğin farkında olup, akla, bilime ve bilimsel gerçekliğe uygun adımlar atmalıyız. Ekosistemimizin ve insanlığın yararına olacak kararlar almalı, somut eylemlerle bu duruma karşı durmalıyız. Öylece oturup şikâyet etmek, söylenip durmak bugüne kadar hiçbir şeyi çözmedi ve çözmeyecek.
Ünlü düşünür Konfüçyüs’ün dediği gibi, “Karanlığa söveceğine, kalk bir mum da sen yak.” Her birimiz, kendi küçük mumumuzu yakarak büyük bir aydınlığın parçası olabiliriz. Oturduğu yerden sosyal medyada dolaşan akla ziyan, bilim dışı safsatalarla kendisini dolduruşa getirip “dıjj güjjlere” küfretmek çözüm değil. Bunun yerine, bu yangın risklerini nasıl azaltabiliriz? Ormanlarımızı nasıl koruyabiliriz? Müdahaleyi nasıl daha etkili hâle getirebiliriz? Yangın erken uyarı sistemlerini nasıl daha geliştirebiliriz? diye kafa yormalıyız. Afet yönetiminde bunun adı RİSK YÖNETİMİ’dir.
Felaketi önceden öngörüp, gerekli ve yeterli önlemleri planlamak ve uygulamaktır. Bu anlamda olumlu örnekler de yok değil. Mesela, İzmir’de 2025 yılı içinde kurulan Narlıdere Arama Kurtarma ve İnsani Yardım Derneği (NARKUT) çok önemli, örnek ve alkışlanacak bir etkinlik düzenledi. NARKUT Başkanı Neval Emir öncülüğünde, orman yangınlarına karşı farkındalık oluşturmak amacıyla Ali Onbaşı Deresi çevresinde çevre temizliği etkinliği düzenlendi.
Katılımcılar, ormanlık alanda ağaç altı mıntıka temizliği yaparak, çevreye gelişigüzel atılan cam, plastik ve yanıcı maddelerin oluşturduğu yangın riskine dikkat çekti. Aynı zamanda çevre bilincinin artırılmasına ve doğanın korunmasına katkı sağlandı. İşte bahsettiğim tam da budur. Benim hep savunduğum “afet risklerine karşı mücadeleye, çevreyi koruyarak başlamak” tezimin de hayata geçirilmiş olmasından ayrıca mutluluk duydum. Bunun başka çözümü yok. Orman yangınlarına karşı yegâne çözüm; meydana gelmeden önce tüm riskleri öngörüp, azaltmayı içeren etkin bir AFET RİSK YÖNETİMİ ve ayrıca çevreyi koruyup kollamayı hak ve ödev sayan Anayasal ÇEVRE HAKKI bilincidir.
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede, afetlere dirençli kentlerde, insanca koşullarda yaşamak umuduyla herkese esenlikler diliyorum.
(*) Servet ERTAŞ
İZ-AFED (İzmir Afet Bilinci, Çevre ve İklim Farkındalığı Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı
Afet Bilinci Eğitmeni, Kent Çevre ve Yerel Yönetimler Yüksek Lisans Programı Mezunu
İzmir Kent Konseyi – Bütünleşik Afet Yönetimi Çalışma Grubu Kurucusu











YORUMLAR