Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Sosyal Medya Neden Bize Sürekli “Yetersizsin” Diyor?

Sosyal medyanın dayattığı “kusursuz hayatlar” simülasyonu, bireyin yetersizlik duygusunu nasıl tetikliyor? Uzmanlar, bu dijital kıyaslama döngüsünün sosyolojik ve psikolojik etkilerini inceliyor.

Sosyal medyanın dayattığı

Sudenaz Alkaç Yazdı;

Görünür olmanın değere dönüştüğü bir çağda, görünmediğimiz her an sanki eksiliyor muyuz? Birçoğumuz sabah alarmı kapatır kapatmaz parmağımız otomatik olarak sosyal medya hesaplarımıza gidiyor. Henüz aynaya bile bakmadan başka insanların kusursuz hayatlarına tanıklık ediyoruz. Kusursuz vücutlar, tatiller, başarılar ve niceleri… Birkaç saniyede mükemmel bir dünyanın içinden geçiyoruz.

Gerçekten yetersizmiyiz?

Ancak sonra kalkıp aynaya baktığımızda, kafamızın içinde yetersizlik duygusu dönüp duruyor. Bu duygu bireyin kendi içinde doğmuyor aslında, modern görünürlük rejiminin bize dayattığı bir duygu. Sosyal medya yalnızca bir iletişim aracı değil, Zygmunt Bauman’ın deyimi ile “akışkan modernite’nin en parlak vitrinlerinden biri: her şeyin hızla tüketildiği ilişkilerin ve duyguların bile birer görsel içeriğe dönüştüğü bir ağ. Bizim sıradan bir günümüz, başkalarının özenle seçilmiş içerikleri ile yan yana koyulunca sonuç kaçınılmaz şekilde kendi değerimizi eksik hissetmek oluyor.

Bu karşılaştırma bizi, biz farkında olmadan adaletsiz bir yarışın içine hapsediyor. Sartre’ın “bakış” kavramı burada neredeyse dijital bir forma bürünüyor. Karşımızda her an bizi izleyen gerçek bir göz yok belki ama yorumlar, beğeniler, takipçiler aracılığı ile sürekli değerlendiriliyoruz. Hiper gerçeklik burada adeta kendini ilan ediyor. Filtreler sadece fotoğrafı değil yaşamı da düzenliyor. İnsanlar gerçek ruh hallerini değil ” like alabilir” yüz ifadelerini yansıtıyorlar. Bu durumun belki de en vahim yanı bireye kendi gerçekliğinin yetersiz görünmeye başlaması.

Algoritmalar kullanıcıların ekranda daha uzun süre kalması için en mükemmel, en kıyaslanabilir içerikleri öne çıkarıyor. Bunun doğal bir sonucu olarak da kendimizi bir karşılaştırma döngüsü içinde buluyoruz. Olumsuz duygular üzerinden üretilen dikkat ise ekonomik bir değere dönüşüyor.”Teknoloji bizi birbirimize bağlar gibi yaparken içsel dünyamızla bağımızı zayıflatıyor.” Brene Brown, utanç ve yetersizlik duygusunun modern insanın en kırılgan yaralarından biri olduğunu vurgular. Sosyal medya bu yarayı bizim fark edemediğimiz bir şekilde kaşıyor. “Ben kimim?”, sorusu yavaşça ” Ben kim olarak ve nasıl görünmeliyim?” sorusuna dönüşüyor. Ve bu dönüşümün en acı yanı ise gerçek benliğimiz karanlıkta kalırken ekrana yansıyan versiyonumuz aşırı parlak, aşırı düzenli ve aşırı yorucu.

Ben neyi yanlış yapıyorum!

Bütün bu performansın ardından çoğu kişi gecenin bir yarısı ekran ışığında kendine şu soruyu soruyor :”Ben neyi eksik yapıyorum?”. Aslında sadece başkalarının kusursuzlaştırılmış bir şekilde yansıtılan hikayeleri arasında kendimizi unutuyoruz. Yetersizlik duygusu kendi gerçekliğimizden değil , sistemin sürekli dayatılan simülasyonundan doğuyor. Çözüm ise ekranı tamamen kapatmak kesinlikle değil. Çözüm kendimizi başkalarının seçilmiş anılarıyla değil kendi gerçekliğimizle değerlendirmekte. Çünkü hayat, parıltılarla değil sessizce biriken sıradan anılarla kurulur. Ve belki de tam bu yüzden eksik hissettiğimiz yerde asıl tamamlanma ihtimalimiz saklıdır.

Yazar : Sudenaz Alkaç