Yazar: Aydan YALÇIN
İzmir, günlerdir büyük bir grevin gölgesinde. DİSK/Genel-İş Sendikası’nın çağrısıyla başlayan grev, yalnızca çöplerin sokaklara yığılmasına ya da toplu ulaşımda aksamaya yol açmıyor; aynı zamanda kentin siyasi atmosferini de belirgin şekilde sarsıyor. Ancak yaşanan bu krizin ardında sadece ekonomik gerekçeler mi var, yoksa daha derin, politik bir oyun mu dönüyor?
Biraz daha dikkatli baktığımızda bazı taşların yerine oturmaya başladığını görüyoruz.
DEM Partili Sendikacılar ve AK Parti’ye Açılan Kapı
İzmir’deki sendikal örgütlenmelerde belirgin bir gerçek var: DİSK/Genel-İş şubelerinin yönetim kademelerinde çok sayıda DEM Parti kökenli ya da sempatizanı isim bulunuyor. Bu durum tek başına şaşırtıcı değil; zira sol gelenekten gelen sendikal hareketlerle HDP/DEM geleneği yıllardır belli ölçülerde iç içe geçmiş durumda. Üstelik İzmir’de son yıllarda ve özellikle son 5 yılda ciddi sayıda DEM partili belediyelerde işçi olarak çalışmaya başladı.
Ancak asıl dikkat çeken nokta şu: Son dönemlerde hem ulusal hem yerel ölçekte AK Parti ile DEM Parti arasında örtülü temasların arttığı yönündeki yorumlar… Bu iddialar, Ankara’dan gelen sinyallerle destekleniyor. Meclis’te anayasa mesaisi, yumuşama söylemleri ve karşılıklı sessizlikler; tüm bu unsurlar bir “normalleşme” süreci görüntüsü veriyor. Peki bu süreç, İzmir gibi bir CHP kalesinde nasıl bir taktikle sahaya yansıyor olabilir?
CHP’li Belediyeler Hedefte mi?
İzmir Büyükşehir Belediyesi, CHP’nin Türkiye’deki vitrin belediyelerinden biri. Başkan Cemil Tugay, İZENERJİ ve İZELMAN Grev kriziyle karşı karşıya kaldı. Üstelik bu kriz, giderek kişisel bir çatışmaya dönüşüyor.
Belediye her ne kadar “mali disiplinden” söz etse de, sendikanın taleplerinin belediyenin bütçesini aşıp aşmadığı teknik bir konu değil yalnızca. Grevin siyasi etkisi, ekonomik boyutunun çok ötesine geçmiş durumda. Ve bu noktada kritik soru şu:
DEM Parti’ye yakın sendika yöneticileri, AK Parti ile doğrudan ya da dolaylı bir uyum içinde hareket ederek CHP’li belediyeyi zayıflatmak için mi süreci bu kadar sertleştiriyor?
Elbette bu sorunun yanıtı kesin değil. Ancak zamanlaması, siyasi atmosfer ve sahadaki gelişmeler böyle bir ihtimali sorgulamayı meşru kılıyor. Hele ki DEM Parti’nin yerel seçimlerde bazı kritik şehirlerde CHP’ye karşı aday çıkarması, ardından gelen sessizlik ve bugünkü grev atmosferi bir bütün olarak ele alındığında.
İzmir Halkı Arada Kalıyor
Bu siyasi satrançta halkın pozisyonu ise oldukça net: Mağdur. Çöpler birikiyor, ulaşım aksıyor, sağlık riske giriyor. Vatandaş sabrını yitiriyor ve haklı olarak çözüm bekliyor.
Ancak ortada çözüm isteyen bir grev değil, çözümsüzlükten kazanç sağlayan bir siyasi strateji izlenimi var. Grev süresince taleplerin karşılanmamasının yanı sıra, çözüm masası da sürekli olarak sertleşiyor. Sanki birileri bu krizin sürmesini, büyümesini ve İzmir’de CHP yönetiminin zayıf, çaresiz görünmesini istiyor.
Sonuç Yerine: Masum Bir Grev mi, Siyasi Operasyon mu?
Belki bu grev gerçekten de sadece işçilerin maaş mücadelesidir. Belki de ekonomik taleplerin ötesine geçen, iktidara karşı sol içi bir hizip savaşının parçasıdır. Ama belki de daha fazlasıdır: Bir ittifakın sessiz uzlaşısı ile CHP’nin güçlü olduğu bir şehirde siyasi zemin kaydırma planı.
Her ne olursa olsun, sorulması gereken sorular açık:
- Sendikalar neden diyalog yerine çatışmayı seçti?
- Talepler neden belediyenin bütçe gerçeklerinin çok üstünde şekillendi?
- Bu süreç kime, ne kazandırıyor?
Yanıtları bulmak için tek yapmamız gereken, yaşananlara biraz daha geniş pencereden bakmak. Çünkü bazen grevler sadece grev değildir.


